Prof. Dr. Kaya, küresel ısınmayla oluşan iklim değişikliğinin tarıma olumsuz etkilerinin derinden hissedilmeye başlandığını ifade etti.
İklim değişikliğinin kuraklık ve çölleşmeye yol açtığını belirten Kaya, "Artık mevsimlerin zamanı şaşmaya başladı. Özellikle geride kalan yıl ve bu sene çok sıcak ve kurak bir dönem yaşadık. Bu durumun tarıma etkisi çok büyük. Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri küresel ısınmanın bir üst seviyeye çıkarak küresel kaynamaya geçtiğini vurguladı." dedi.
Ekimlerin yağışlı dönem göz önünde bulundurularak yapıldığına dikkati çeken Kaya, şöyle konuştu:
"Buğdayı normalde eylül ve ekim ayında ekiyoruz. Kış aylarında yağış alması ve bununla gelişimi sağlaması için. Ancak artık kış mevsimi de sonbahar gibi geçmeye başladı. Buğdayı zor ektik, arkasından biraz yağış gelmesiyle verim elde edilebildi. Küresel ısınmanın en büyük etkisi yazlık ekimlere olacak. Ayçiçeği, mısır ve benzeri ürünler için suya daha çok ihtiyaç olacak. Sulanabilir alanlar yeteri kadar yok. Sulama altyapısının geliştirilmesi ve kapalı sistemle tarlalara suyun ulaştırılması gerekli.
Prof. Dr. Kaya, iklim değişikliğinin etkilerini asgari düzeye indirmek için uygun türlerin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Tarımsal üretimin stratejik öneme sahip olduğunu anlatan Kaya, şöyle devam etti:
"Biz ıslahçılara çok iş düşüyor. Kuraklığa daha dayanıklı çeşitler geliştirilmesi ve bunların ekiminin yapılması gerekli. Bir diğer önemli nokta agronomik (yetiştirme tekniği) tedbirlerin alınması. Çiftçiler tarla sürümünden su kayıplarını en aza indirecek önlemlere kadar tüm faktörleri göz önüne almalı. Ekim dönemi sıcaklıklara göre ele alınmalı. Sıcaklıkları önleyemeyeceğimize göre bitkinin gelişim dönemindeki kritik periyodun sıcaklara denk gelmemesi için ürün ekimini biraz daha erkene çekerek sıcaklardan kaçılmalı.
Buna sadece çiftçi tek başına karar vermemeli. Topyekun bir planlama yaparak, hava koşulları göz önüne alınarak bir planlama yapılmalı. Pandemi gıdaya temini bize çok hatırlattı. Onun için kuraklığa dayanıklı türlerin yaygınlaştırılması ve ekim dönemlerinin planlanması gerekir."
Yalçın Kaya, kışlık bitkilerin kuraklığa karşı daha dayanıklı olduğunu, kanola ve aspir gibi yağ oranı yüksek bitkilerin ekim alanlarının genişletilebileceğini söyledi.
Sonbaharda ekilen kanola ve aspirin diğer ürünlere göre daha az suyla yüksek verimlere ulaşabildiğini anlatan Kaya, "Kanola birim alanda en yüksek verim elde edilen yağlık bitkilerin başında geliyor. Yüzde 50'ye yakın yağ oranı var, dönümünden 400 kilograma kadar verim alınabiliyor. Kanolanın bizim üretimimizde çok fazla yer alması gerekiyor, aspir bitkisi de çok değerli bir yağlık bitki. Anadolu'nun öz bitkisi. Aspir çok az su tüketiyor. Aspir de Türkiye'de yaygınlaştırılabilir." diye konuştu.
Prof. Dr. Yalçın Kaya, çok fazla su tüketen bitkilerin ekim alanlarının kontrol altına alınması gerektiğine dikkati çekti.
Özellikle şeker pancarı ve mısırın çok su tüketen bitiklerini başında geldiğini ifade eden Kaya, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Suyumuz sınırlı olduğu için önemli olan mevcut suyla ne kadar alanı sulayabildiğimiz. Mısır üretimi için sezonda 8-10 kez sulama yapılıyor. Mısıra harcanacak suyla ayçiçeği yaygınlaştırılabilir. Son dönemlerde özellikle Konya ve Adana civarında ayçiçeği ekimi artıyor.
Eldeki suyla daha çok alanı sulayabilecek ürünler tercih edilmeli. Aynı şekilde şeker pancarı da çok su tüketiyor. Yer altı sularının çok kullanılmasından dolayı Konya civarında obruklar oluştu. Mısır üretimi yağışın yeterli olduğu Sakarya çevresi ve Karadeniz'e kaydırılarak az suyla üretimi yapılabilir."