(29.10.2020, Celalettin ALKAN, EDİRNE)
28 Ekim 2020. Mevlid-i Nebî'yi Edirne'de idrak etme fikri düştü birden aklıma. Önce namaza gidilecek, akabinde bir sohbet meclisinde O (sas) güzeller güzeli yâd edilecek hasretle, sonra dost-arkadaş meclisinde birkaç bardak çay düşecekse düşecekti nasibimize. Birden yapılan bir planla kendimi yolda buluveriyorum.
Edirne'ye gelen önce Selimiye'yi ziyaret eder. Ben de öyle yapıyorum ve yatsı namazı için Selimiye'ye geçiyorum. Eller duada, ezan ha okundu ha okunacak. Yaradanın mümin kulları Selimiye'nin muhteşem kubbesinin altında yapılan duaya "amin" diyor hep bir ağızdan. Dışarıda biraz soğuk var, yağmur yağacak gibi. Hafiften ıslanan mermerler minarelerin ışıklarını yansıtıyor. Benim gibi geç kalmış son birkaç kişiyle birlikte alelacele giriyoruz içeriye. Ezân-ı Muhammedî başlıyor. Sevgilinin (sas) diyarını hatırlatan hicaz makamıyla okunuyor ezan. Sanki gök efendimizin (sas) şimdi aramızda olmadığını anlamış da ha bıraktı kendini ha bırakacak, öyle bir halde. Benim durumumun da ondan aşağı kalır yanı yok. Hicaz ezan bizi hepten mahvediyor.
Daha önce bir avuç peygamber sevdalısının bir yerde toplanıp muhabbet edeceklerini öğrenmiştim. Zaten ben de oradan nasiplenmek için gelmiştim buraya. Namaz kılınıyor, ardından sohbet meclisine yöneliyoruz. Yolda kendimi duyacaklarıma hazırlamaya çalışıyorum. Kendimi tutuyorum. Gök kubbe de benim gibi tutmaya çalışıyor kendini bu gece. Bırakmıyor kendini.
Doğumundan vefatına kadar kısa kısa O'ndan (sas) bahsedilen bir meclis oluyor. Efendimizden (sas) bahsedilen sohbetlerin ortak bir özelliği var: Kimse O'nu (sas) dinlemeye doyamıyor. O'na (sas) doyamıyoruz. Tıpkı cihanın, kainatın doyamadığı gibi. O'ndan (sas) ayrıldığında hüzünlenip ağlayan kütüğü hatırlıyorum bir ara. Efendimiz (sas) onu teselli edip yaptırdığı minberin altına koyunca ağlaması kesiliyor. "Bin yarası birden kanayan ümmetini sensiz bu çağda kimse teselli etmiyor ya Resûlullah" diye geçiriyorum içimden. Gizliden gizliye beni duyuyor olmasını arzulayarak. Salavat ve tekbirlerle biten bir meclis oluyor. "O'na doyulacak yer burası değil, Allah ahirette komşu eylesin" diye iç geçiriyor herkes meclis dağılırken.
Sonra çaylar içiliyor, hasretle ve heyecanla birbirine eklemlenerek anlatılmaya çalışılan şeyler hepten birbirine karışıyor. Vakit yetmiyor. Ama tatlı bir huzur, sekinet hali var içlerimizde. Biraz bu güzel şehrin havası, biraz gecenin üzerimize indirdiği bir sekinet. İlerleyen saatlerde soğuğu iyiden iyiye hissediyoruz. Sonbahar geliyor.
Ve nihayet hiç gelmesin istediğim o an da geliyor artık: Gitme vakti. 28.10.2020. Bir mevlid kandili gecesi. Şehri herkes terketmişken ben biraz daha Selimiye'nin karşısında oturup boş sokakları izliyorum. Sonra Habibi kibriyâ efendimizin (sas) hatıraları, özlediğim hocalarım/ arkadaşlarımın isimleri aklımda, bu güzel şehirden yine gidiyorum. Vakit sonbahara dönüyor.