ENEZ MEKTUBU
İstanbul Sözleşmesi feshedildi. Bu sözleşmeden rahatsız olan, kadınlar üzerindeki hakimiyetlerinin sona yaklaştığını düşünerek panikleyen, yaşam tarzlarını, siyaset anlayışlarını egemen cemaatlerin dayatmaları ile şekillendiren kesimler kadar bu kesimleri mutlu ederek oy toplayacağını hesap edenler zafer kazandıklarını düşünebilirler.
İyi ama bu hesap doğru mu? Yani şimdi bu sözleşme kalkınca seçimde AKP aleyhine kullanılacak oylar yön değiştirerek AKP’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’a mı gidecek?
***
Birkaç kez yazdım; bu saatten sonra hiçbir düzenleme önümüzdeki seçimin hedefini değiştirmeyecek. Çünkü bu seçim; partiler arasında değil Tayyip Erdoğan’a hala zaman tanımak gerektiğini düşünenlerle “ARTIK YETER” diyenler arasında geçecek. Bu fesih dolayısıyle belki birtakım muhafazakar partilerin üst düzey yöneticilerini mutlu etmiş olabilirsiniz. Ama işsizliğin, yoksulluğun, çaresizliğin çığ gibi büyüdüğü bir ülkede bir işsizin, bir yoksulun, bir çaresizin sırf gönül ya da zaman zaman oy verdi diye partisinin; yani umutsuzluğun peşinden gideceği devirler çoktan geçti. Bunu unutmayın. Bu hesap tutmaz. Hatta bu sözleşmeyi önemseyen pek çok kendi partiliniz ya da seçmeniniz bile sizinle, sırf bu yüzden yol ayrımına gelebilir.
***
Biliniz ki bu seçimde siyasi partilerin belirleyiciliği öne çıkmayacak. Örneğin seçmen, Cumhur İttifakı’na oy verse de Erdoğan’a oy vermeyebilecek. Fezlekelerden, parti kapatma süreçlerinden, feshedilen sözleşmelerden anlaşılıyor ki aşağıya doğru giden MHP oylar fren tutmuyor. MHP ve daha doğrusu Bahçeli’yi ayakta tutmak için muhafazakar/Müslüman AKP, milliyetçi kesime gayret ve kuvvet verme konusunda elinden geleni yapıyor. Hatta kısa bir süre sonra sırf MHP’nin hatırına “ANDIMIZ”ı da yeniden yaşama geçireceklerini hep beraber izleyeceğiz. Yoksa kıyamet kopacak.
***
İşin ilginç olan yanı, hala eski algı metotları ile, demagoji ile, milliyetçi hamaset içeren söylemlerle, seçim yasalarında oynamakla, seçim bölgelerini değiştirmekle siyaset yaptığını, başarılı olacağını sanan dinazorların varlığı.
İyi de nereye kadar? Z kuşağı diye nitelendirilen, henüz 3 yaşındayken bilgisayarla, tabletle tanışmış sizden daha fazla dünyayı izleyen, sizden daha çok okuyan, özgür yaşamayı, özgür düşünmeyi bilen ve de sizi hiç beğenmeyen cesur bir kitlenin çığ gibi büyüdüğünün farkında mısınız? Çağdaş dünyayı, çağdaş hoşgörüyü, çağdaş teknolojiyi, çağdaş yurtseverliği, her ne pahasına olursa olsun barışı, kardeşliği, çevrenin önemini içselleştirmiş, bir ırkı değil insan olmayı öne çıkarmış bu kesim sizin ne andınızı, ne kadına bakış açınızı, ne de siyaset anlayışınızı ciddiye almıyor. Almayacak...
Onlar size değil, siz onlara benzemedikçe işiniz çok zor.
İstanbul Sözleşmesi’ni yok sayarak kaç kadının kalbini, onurunu kırdığınızın farkında mısınız?