ENEZ MEKTUBU / Ulaş DEMİRAY
Bana kızmayın, yanlış da anlamayın; bence artık “Yerli ve milli olmak” modası geçmiş ve anlamsız bir kavramdır. Çünkü bu kavramlar, belki bugünün dünyasında ancak bahçemizde yetiştirdiğimiz 3 kg domates ve patlıcan için geçerlidir. Hatta onlar bile Amerika kökenli olduğundan, şimdilerde de tohumları başka ülkelerden geldiğinden YERLİ VE MİLLİ sayılmayabilirler. Kaldı ki domatesi evimizin bahçesinde değil de tarlada üretiyorsak, gübreden, mazota, ilaca, mahsulü taşıyan traktörün menşeine, pazarlama sistemindeki, iletişim araçlarına kadar pek çok gayri milli giderlerin varlığını görmezden gelemeyiz. Bu domates üretimi için ne kadar gerçekçi ise, örneğin, yerli ve milli İHA’lar için deaynıdır. Kaldı ki her şeyin tümüyle yerli ve milli bir anlayışla üretiliyor olması ekonomik de değildir, doğru da değildir, ayıp da değildir, marifet de değildir.
***
Bugünkü dünya düzeninde artık Almanların Mersedes’i bile bu anlayışla üretilmiyor. Ya da Japon malı diye bildiğimiz bir aracın tasarımı Japonya’da yapılıyor, parçalarının bir bölümü Hindistan’da ya da Tayvan’da üretiliyor, Türkiye’de montajı yapılıyor, Almanya’da da satılıyor. Ordular bile bugün yerli ve milli olmanın ötesinde –örneğin NATO, ya da AB adı altında– çeşitli dış ülkelerle ittifak yapılarak yerli ve milli olmaktan uzaklaşıyor. Pandemi aşısını Almanya’da yaşayan 2 Türk buluyor, aşı başka ülkelerde de üretilip kullanılıyor. Rusya Türkiye’ye kendi bulduğu aşısını üretmesi için teklif götürüyor. Sonuçta, “Yerli mi, milli mi?” diye övünç yolları aramaktan çok ekonominin yeni birliktelikleri ve kuralları öne çıkıyor. Artık dünya’da hiç bir ülke yalnız başına hiçbir şey olmadığını, ya da hiçbir şey olamayacağını bilmelidir.
***
Hukuk ve yargı sistemi bile artık yerli ve milli değil. Geçenlerde bir Cumhurbaşkanı danışmanı "Yargı yerli ve milli olmazsa bağımsız bir devletten söz edilemez" gibi basit bir mantıkla AİHM kararlarına uyulmaması gerektiğini anlatıyor. Umarım Sn. Cumhurbaşkanı bu görüşü ciddiye almaz, almamıştır. Artık gelinen dünya düzeninde yeterli olup olmadığı tartışılsa bile tüm çağdaş ülkeler, bağımsızlıklarının bir bölümünü diğer ülkelerle paylaşmak zorundadır. Yani artık TAM BAĞIMSIZLIK yerine KARŞILIKLI BAĞIMLILIK ilkesine dayanan bir dünya düzeni vardır. Kurucusu olduğumuz IMF, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü, UNESCO, Birleşmiş Milletler gibi tam bağımsızlığımızdan uzaklaştığımızı düşünmemizin doğru olmayacağı çeşitli evrensel kurumların üyesiyiz. FİFA kriterlerine uymadığınız takdirde bir futbolcu bile transfer edemeyeceğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Kafamıza göre uyuşturucu üretemeyeceğimiz, savaşta bile uymak zorunda kaldığımız, “İnsan hakları evrensel kuralları”na dayalı evrensel bağımlılık kuralları ile yaşanan bir dünyada YERLİ VE MİLLİ avuntuları ile avunmak aldatıcıdır, doğru da değildir..
***
Elbette kendi ülkemizin yararlarını gözeten kararları kendi özgür ortamımızda kendi demokratik mekanizmalarımız içinde alacağız. Ama bu kararları alırken özellikle altına imza attığımız evrensel ve çağdaş hukuk kurallarına da uymak zorunda olduğumuzu unutmayacağız. Uymak istemiyorsanız veya işinize gelmiyorsa o anlaşmalardan çıkacaksınız. Ama AB kapılarında da şirinlikler yapmayacaksınız.
***
YERLİ ve MİLLİ kıskaçlar yerine Türkiye, EVRENSEL bir anlayışla kendi yakın çevresinden başlayarak oluşturacağı karşılıklı bağımlılık ve işbirliği imkanlarını değerlendirmelidir. Evrensel düşünmeye alışılmalı, evrensel kurallara uygun çözümler aranmalıdır. Bölgemizde sürdürülebilir, adil, paylaşımcı, eşitlikçi, insan haklarına dayalı, çevreci bir anlayışla öncü olunmalı ve bu evrensel yolculukta geri kalınmamalıdır.
Tren kaçmamalı, bilet de yanmamalıdır..